Misafir 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Biyerde gördüm paylaşmak istedim. Ne kadar doğru yazmış gerçek ise ---------------------- Bir Japon, İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda Türkler hakkındaki fikri sorulduğunda şunları söylüyor : Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Cay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor. Kumandayı elinize veriyorlar. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor. Sonra evden çıkıyorsunuz ayni adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok gecemizsiniz. Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor? Bu isi çözemedim… Yorum bağlantısı
Ayhan Onaran 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 (düzenlendi) Haklı yanları var..Evimizde gösterdiğimiz misafirperverlik maalesef sokakta yok.İnsanların birbirine tahammülü kalmamış.Ben bazen düşünüyorum trafikte giderken..gideceğim yere 3 dakika geç gitsem ne olur ki? 3 dakika benim için çok mu önemli diye..Cevap çoğunlukla hatta her zaman hayır oluyor İşte böyle düşündüğüm zamanlarda da yayalara olsun diğer tali yollardan çıkan araçlara olsun yol veriyorum.. 18 Mayıs 2013 tarihinde Ayhan Onaran tarafından düzenlendi 2 Yorum bağlantısı
İnan Çınar 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 (düzenlendi) Acaba diyorum Ankara'lı Namık bunu mu anlatmak istiyordu arabada 5 evde 15 diyerek? aynı anda mesaj attık galiba 18 Mayıs 2013 tarihinde Adnan Çakır tarafından düzenlendi Yorum bağlantısı
Misafir 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 O değil de discovery de Japonların misafirlerine çay ikramlarını izlemiştim. O ne tantana, ne serenat ya. Benim dedeme öyle çay vereceksin tependen aşağı döker rahmetli. Yorum bağlantısı
Mehmet Gürcüoglu 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Türkler misafir geldiğinde gösterişi pek sever. en iyi yemekleri önüne koyarlar senin için değil, kadının kendini ispatı ve beğendirmesi için yemekte tıka basa yedirirler amman misafir başka yere gittiğinde amman aç kaldım demesin de mahcup olmayalım. onca para verilir misafir odası imkanlar dahlinde en ihtişamlı şekilde döşenir ve oraya kimse girmez çünkü aile üyelerinin ihtişamı salonda simgelenir ve ilk önce orada görülür.neden kimse hele de erkekler misafir odasına sokulmaz çünkü her daim salon temiz kalmalıki ev hanımının ne kadar temiz veya moda tabirle hijyen olduğu görülsün. Şimdi sokakta veya arabadayken ? Yorum bağlantısı
Samet Daş 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Haklı yanları var..Evimizde gösterdiğimiz misafirperverlik maalesef sokakta yok.İnsanların birbirine tahammülü kalmamış.Ben bazen düşünüyorum trafikte giderken..gideceğim yere 3 dakika geç gitsem ne olur ki? 3 dakika benim için çok mu önemli diye..Cevap çoğunlukla hatta her zaman hayır oluyor İşte böyle düşündüğüm zamanlarda da yayalara olsun diğer tali yollardan çıkan araçlara olsun yol veriyorum.. Ayhancım haklısın. Lakin o kadar duyarsız ki adamlar 2-3 metre aradaki mesafe adam bunu göre göre yola dalıyor. Dönüş için ayrılmış şeridi kapatıyorlar. Yayalara yol veriyorsun ayağının altında yumurta varmış gibi yürüyor. Ters yöne girip üstüne üstüne sürüyorlar. '' Ne yapıyorsun sen?'' dediğinde küfredip basıp gidiyor özür dileyeceğine. 3 dakika geç gitmeye bende razıyım da hatalarını doğru zannediyorlar bu sefer. Doğru yaptıklarını zannedip sürekli aynı şeyi yapıyorlar. Keşke herkesin ehliyetini toplasalar ve tekrar sınava tabi tutsalar avrupa standartlarında. 2 yıllık stajyer ehliyeti verseler. Kameralar ve polisler ile sürekli takip edip o iki sene içinde 1 puan bile ceza alana ehliyet vermeseler bir süre. Bak o zaman ne trafik kazası kalır, ne maganda. Yorum bağlantısı
Emin Önal 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Trafikte 1 Arac dursa, herkes dip dibe oldugundan komple trafik akordeon gibi dur-kalk yapmaya başlıyor. Almanya'daki gibi, öndeki araca 100 metre yaklaşmama kuralı gelse, hem katilimlar rahatlar, hem trafik akisi rahatlar. Kimse kimseyle didismez. Yahu herkes ne kadar da saygılı birbirine demeye başlarız. Aynen öyle abi.Ben bunun gerçekten trafik sıkışmasının başlıca nedenlerinden olduğunu düşünüyorum ama sıkışık trafikte önündeki araca mesafe bırak, ya arkandaki kornaya asılır yada ondan önce diğer şeritteki önüne atlar.Malesef böyle,en azından İstanbul trafiğinde.. Yorum bağlantısı
Hasan Basri Bayraktar 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Türkler için trafiği özetleyeyim...Yol verilmez alınır....İş bitmiştir...maalesef... 3 Yorum bağlantısı
Metin Çilo 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Çok doğru tesbit. Okulumuza comnius projesi kapsamında yabancı ülke çocukları ve öğretmenleri geldiler adamlar çiğ köfte bile yeyorlar ağızlarını üfleye üfleye. Avrupa gezilerinde ise bizin arkadaşlar hep bisküvi hep çikolata yiyerek günlerini geçirmişler. Biz çok büyük bir milletizde sıkıntı şu içimize tefrika girmedikçe düşman giremez hesabı birbirimize düşmüşüz. Yorum bağlantısı
Hayrettin Bahadir 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Hakkaten ama bu duruma bir şekilde çözüm getirilmesi gerekiyor. Ben yaya geçidin de durup yayalara yol veriyorum (ki zaten geçiş hakkı onun) ama arkamda ki araç uzunca korna eşliğinde derin derin küfür ediyor bana. Yorum bağlantısı
Misafir 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 (düzenlendi) İşin sosyolojik boyutunu bilme veya çözme gibi bir iddiam yok. Yine de öğrenebilir hafıza ile düşündüğümde, Japon turistin tespit ettiği belirtilen husus yine bize öğretiklenlerden kaynaklı bence. Evde misafir ağırlama örf ve geleneklerimizden gelen, hem Türk kültürünün içinde olan misafir ağırlama hem de islami değerlerin başında gelen yardımlaşma düsturundan harektle, hepimizin ailelerinden gördüğü bir davranış biçimi. Evden misafir kovmak, evde tartışmak, misafir kabul etmemek gibi bir aile öğretisi alan arkadaşımız yoktur diye düşünüyorum. Kısa bir araştırmayla herkesin görebileceği gibi, ülkemiz ilk otomobil 1895 yılında gelmiş. Yine ilk trafik kazası 1912'de olmuş. O da yayaya çarpma şeklinde. İlk trafik kuralları da 1913 yılında basit tertiplerle oluşturulmuş. Yüzyıllarca birikimin oluşturduğu adetlerimize çok çok sonra girmiş trafik adabı. Sonrasında günümüze kadar, diğer toplumlarla ortak kurallar haline gelmiş. Buraya kadar işin tarihi var. Ancak bundan sonrasına baktığımızda; trafik ile ilgili hareket tarzı nerde öğrenilir şekli çok önemli. Aİle içinde öğrenilmez. Ailenin öğretisi, hız konusunda uyarma şeklindedir genelde. Yaşayarak öğrenilir. İnsan içgüdüleri doğanın akışına bırakıldığında acımasızdır maalesef. Daha küçük bir çocukken minibüsçünün slalom hareketleri ile okula gidip, otobüsçünün koca aracı driftçilere taş çıkarır şekilde durağa yanştırıp, çıkarmasını izledikçe, küçük aracı normal kullanmak araç kullanmaktan sayılmaz hale gelir bizim için. Aile içinde araç kullanma ile ilgili teorik hiç bir eğitim olmaz. Pratik eğitim baba kucağında direksiyon tutma ile başlarken, gidilen piknikte iki ileri bir geri hareketleri ile pekişir ama ebeveyn belli bir süre sonra araç kullanımında en büyük engeldir 16-17 yaşındaki genç için. Çünki bu aşamada aracı almasını trafik kurallarının değil, babasının yasakladığını düşünerek, aşırdığı anahtarla çıkılan her gece kaçamağında bir öncekinden daha fazla aracı hızlı kullanıp, akrobasi hanesine fazladan yazılan her puan araç kullanma yolunda atılan en büyük adımlar olarak kabul edilir. Hem de koyulan yasağa en güzel isyandır genç için bu tehlikeli tecrübeler. Dikkat ederseniz aile içi eğitim hala yok çünki ailenin haberi yok. Ehliyeti henüz alan genç aracın koltuğuna oturur, babası yanında sular seller gibi araç kullanırken, ebeveyin keyif alır nasıl öğrendiğini sorgulamadan. Yine tek uyarı daha hızlı gitmek isteyen kanı deli akana yavaş demek olur. Bu yasakçı zihniyete en iyi cevap ebeveyn yokken verilir ama bu arada 1 aylık kursta gösterilen kurallar çoktan unutulmuştur bile. Tabelalardaki anlamlar zaten sınav bittiği anda yok olmuştur. Geçiş üstünlüğü ile havuz problemini aynı kefede değerlendiren genç kullanıcı o derslerde bir an önce ehliyeti alıp direksiyon başına geçme hayalleri kurduğundan, ilk kavşakta kaza yapmazsa kesin el kol hareketini öğrenir, selektör ve korna ile beraber hafif veya sinkaflı küfür adabını kurallardan çok daha hızlı zihnine yazar. Bundan sonrasında zaten 1 ayda usta şöför konumunda görür Türk erkeği kendini. Avrupada çalması yasak olan kornadan 8 nota çıkarıp, resital verebilir aslında da havalı korna takıp işin kolayına kaçar. Bu saatten sonra kural mı tanır? Ehliyet kursu en fazla 60 saat, direksiyon dersi 5-6 saat. 60 saatle değil araca eşeğe bile hükmedilmez ama herkes gözlerini kapar bu acımasız gerçeğe. 60 saatte ehliyet alanlar canlı test ortamında önce kendinin, sonra trafikte herkesin hayatına kastederek öğrenirler(!) araç sürmesini. Öğrendiği teorik 60saatlik bilgi, trafiğin akışı içinde pratiğe hiçbir zaman yansımaz, araç sürdüğü yıllar boyunca kurallar değil, içgüdüler yönetir. Herkesin içgüdüsü üstün olmak olduğuna göre birbirinden, herkes farklı teknikler geliştirir üstün olmak için. Belki birgün eğitim sistemine girer trafik dersi. En azından her sınıfta haftada 1 saat verilse yılda 30 saat öğrenir çocukken. 12 yıl eğitim hayatında 360 saatte trafiği öğrenen birey en azından trafiğin içgüdü değil de eğitimin bir parçası olduğunu anlar. Saygılarımla. 19 Mayıs 2013 tarihinde Evren İskent tarafından düzenlendi Yorum bağlantısı
Sertaç Karginer 18 Mayıs 2013 Paylaş 18 Mayıs 2013 Geçen gün Karşıyaka çarşıda Yalıspor'un önündeki ışıklarda annem ile beraber karşıya geçmek için bekliyoruz. Hanzonun biri yaya geçidinin üzerine geri geri parketmeye çalışıyordu hatta bize ufaktan dokundurdu bile, napıyorsun dedim önceleri sallamadı, ben ısrar edince kapıyı dövücekmiş gibi açtı ne var diye haykırdı. Bende tekrardan napıyorsun dediğimde "Araba parkediyom" demezmi. Kardeşim burası yaya geçidi hem bak insanlarıda eziyorsun dememe rağmen kendi kendine birşeyler söylenip parkını yaptı ve indi gitti. Şimdi bu adama ne denir Allahaşkına... Yorum bağlantısı
Cihangir Elbasan 19 Mayıs 2013 Paylaş 19 Mayıs 2013 Ben yaya iken yol vermeyen araçlara,sürücü iken sağına soluna bakmadan yürüyen yayalara kızıyorum.Keseri hep kendimize yontuyoruz. Yorum bağlantısı
Misafir 20 Mayıs 2013 Paylaş 20 Mayıs 2013 (düzenlendi) Biz böyleyiz işte...işlerine gelirse.. 20 Mayıs 2013 tarihinde Hakan Erken tarafından düzenlendi Yorum bağlantısı
Recommended Posts