Selçuk Keleş 3 Haziran 2011 Yazar Paylaş 3 Haziran 2011 4. gün : Bodrum Sahilde güzel bir kahvaltı ve gazete keyfi. Sonra yola koyuluyoruz. Bugün yarım kalan gezimize devam ederek Bodrum'u gezeceğiz. Sıcaklık 32 civarında, gümüşaslan'ı otoparka gölgelik bir yere bırakıyorum. Limandan yürüyerek ilk hedefimiz olan maussoleion'a gideceğim. Minik, şirin bahçeli bir ev. Daha sonra antik tiyatroya doğru yürümeye devam ediyorum. Daracık sokaklardan ve bahçeli şirin evlerin yanından geçiyorum. Tiyatro. Sponsorlar tarafından desteklenen kazılar 2003'de bitirilmiş. 4000 kişilik ve 57 mt. çapında. Buradan sonra yeldeğirmenlerinin olduğu tepeye çıkıyoruz. Çok güzel panoramik görüntüler elde edilebiliyor. Sadece bunun kanatları kalmış, diğerleri harabeye dönmüş durumda. Bugünü de 1030 km ile kapatıyoruz. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 5 Haziran 2011 Yazar Paylaş 5 Haziran 2011 5. gün : Stratonikeia - Ölüdeniz Daha güneye inme zamanımız geldi. Hedefimiz Ölüdeniz. Yolumuz üzerindeki Yatağan'dan geçerken Stratonikeia'ya uğramayı ihmal etmiyoruz. Bu Karya kenti Eskihisar köyü ile iç içe geçmiş durumda. Fethiye'den geçip Ölüdeniz sahile iniyorum. Buradaki fiyatlar biraz yüksek. (~100 TL) "Beach camp"'lar da var fiyatlarını sormadım. Yoğun turist trafiği var. Baba dağından (1968 mt.) paraşütle iniş vb. aktiviteler bulunuyor. Ölüdeniz beldesinin içinde daha uygun fiyatlı otel/pansiyonlar bulunabilir. Ben ikisinin ortasını seçiyorum, sahile inişteki Manzara Otel'e Manzara Otel'e yerleşiyorum. (Oda+kahvaltı 50 TL./gece) Otelin düzenlemesi çok güzel, botanik bahçe gibi her tarafta domates-biber-çilek vb. bahçecikler var. Balkondan bakınca hem ormanla iç içesiniz hem de sahili izleyebiliyorsunuz. 1300 km.deyiz. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 5 Haziran 2011 Yazar Paylaş 5 Haziran 2011 6. gün : Tlos - Saklıkent - Letoon Kuş sesleriyle uyanış ve sabah kahvaltısının ardından gümüşaslanımı alıp yola çıkıyorum. Önce Saklıkent yolu üzerindeki Tlos antik kentine gidiyorum. Tlos oldukça geniş bir alana yayılmış önemli bir Likya kenti. Lahitlerden biri. Kaya mezarları. Sıcak mıcak demeden keçi gibi tırmanıyorum. Her taraf mis gibi kekik kokuyor. Hamam kalıntısına giriş yasak, sanırım araştırmalar devam ediyor, yerde mozaikler olabilir korunması için üstü kapatılmış. Saklıkent'e devam ediyorum ama hem bunaldım hem de iyice acıktım. İkimiz de gölgeye çekiliyoruz. Yemek beklerken kafama düşen dutları da yemeyi ihmal etmiyorum. Saklıkent kanyonu bir doğa harikası. Giriş ücretli. Kanyon boyunca suyun gürül gürül sesi eşliğinde iskeleden yürüyerek suyun çıktığı yere ulaşıyorsunuz. Suya girececeksiz -ki tavsiye ederim- girişte satılan lastik ayakkabılardan almanız iyi olur. Burayı bitirdikten sonra Kaş'a doğru biraz daha iniyoruz, dağlık, çamlık ve virajlı yolda keyfimiz artıyor. Bi de çay içebilseydik Letoon sapağına dönüyoruz. Bu Likya kenti MS 7. yy'dan sonra terkedilmiş. "Bu vraakk sesleri ve sulak alan da nesi ?" derken burası için anlatılan efsaneyi okuyorum. Zeus'tan hamile kalan tanrıça Leto, ikiz olan Artemis ve Apollon'u doğurduktan Zeus'un kıskanç karısı Hera'dan kaçmak için Xanthos nehrini (Eşen çayı) takip eder. Buradaki kaynakta çocuklarını yıkamak ister ama halk Hera'dan korktuğundan onu engeller. O da sinirlenerek halkı kurbağaya çevirir. (Kadın milleti işte ) Burası hep dini merkezlerden birisi olmuş. Erken dönem Hıristiyan manastır ve kiliseleri de var. Günün sonu ve Ölüdeniz'de biraz sahil yürüyüşü. 1500 km'ye ulaştık. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 8 Haziran 2011 Yazar Paylaş 8 Haziran 2011 7. gün : Kaunos Bugün biraz kuzeye çıkıp Dalyan'daki Kaunos'a gideceğiz. Isı daha da yükseldi, 32 civarlarında. Bu sefer geçiş için 3 TL alınan Göcek tünelinden geçmeyip 340 mt. irtifalı Göcek geçidinden gitmeye karar veriyorum. (Valla cimrilikten değil ) Bu tünele neden 3 TL aldıklarını tırmanışa başlayınca anlıyorsunuz, uçurumlu, dik ve sert virajlı olan geçitte fotoğraf çekmek için uygun yer bile bulamadım. Ama sık çam ağaçları arasında yapılan tırmanış tam ağzımıza layıktı. Dalyan'a varıp gümüşaslanı park ediyorum, Dalyan güzel bir yer, 40-50 TL'ye otel-pansiyonlar bulunabiliyor. Köyceğiz gölünden Ege denizine bağlanan kanalda bir çok turistik tekne gezileri düzenleniyor. Kaunos'a gitmek için karşıya geçmeniz gerekiyor. Sandalla gidiş/geliş 4 TL. Ben de biraz sonra bununla karşıya geçeceğim. Tekneler üzerimize doğru hızla gelirken suratımda tırsak bir sırıtış meydana geliyor. Sağ selamet karşıya geçtik. Hızlı bir yürüyüşle 20 dakika sonra antik kente varıyorum. Kaunos ayrı bir yerleşim yeri olarak ele alınabilir, Karya ve Likya'lıların arasındaki coğrafi bölgede bulunmuşlar. Zaten ilk kurucuları da yerli Anadolu insanlarıymış. Daha sonra Helen'liler tarafından kolonize edildikleri düşünülüyor. Ancak buluntular Anadolu'dakilerle benzerlik gösteriyor. Bu üç basamaklı yapı basit ve zayıf bir temelden oluşuyor. Üzerinde herhangi bir şey yok. Peki bu neden burda var diye soracak olursanız, buradan tüm kent panoramik olarak izlenebiliyormuş. Helen kültüründe pek rastlanmayan bu tip kaya mezarlar daha çok Anadolu'da, Friglerde görülüyor. Burdan güneye indikçe sıkça görebiliyoruz. Gezimizi tamamlayıp geri dönüyoruz, Fethiye'ye dönüşte klasik Selçuk pozu. Günün sonunda 1700 km.'ye ulaşıyoruz. Yarın dönüş zamanı. Yaklaşık 700 km. süren dönüş yolculuğu ile gezimizi tamamladık. İstatistiklerimiz : Toplam katedilen mesafe : 2400 km. Çekilen fotoğraf adedi : 370 Ortalama yakıt tüketimi : 8.5 lt / 100 km. En beğenilen parça : Özgün - Sadece Arkadaşız En beğenilen yer : Bodrum Kalesi En beğenilen yol : Fethiye - Kalkan yolu , Göcek Geçidi 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 7 Ekim 2011 Yazar Paylaş 7 Ekim 2011 Güzelçamlı - Davutlar - Selçuk - Sultanhisar Daha önceki gezilerimizde rotamızı bozuyor diye gidemediğimiz bir kaç yere gitmeye karar verdik. Geçen sene yine bu dönemde soğuk havalardan dolayı gidemediğimiz yerlerden de geçecektik. Hedef olarak Kuşadası yakınlarındaki Güzelçamlı beldesini seçtik. Denize yakın bir kalma noktası hem de içlere doğru uzanabilme imkanı da sağlayacaktı. Sabah erkenden yola çıktık. Topçular vapurunda yine bir motosikletli grubuyla seyahat ediyoruz. İstanbul'dan klasik rotayı (Bursa-Balıkesir-Manisa-İzmir) izledik. Ortaklar sapağına geldiğimizde Magnesia tabelasını görünce (Manisa adını burdan almış) yolu değiştirip içeri döndük. Magnesia Burası halen ortaya çıkarılamamış bir Ion kenti. Artemis tapınağı ile ünlü. Deniz kıyısında olmayan bir Yunan yerleşimi olarak istisnai bir özelliği var. Menderes nehrinden kaynaklanan su baskınlarından dolayı sık sık zarar görmüş ve yer değiştirmiş. Bu da tapınağa girişten önceki anıtsal giriş kapısının üst parçası. Ancak yeri yanlış, burda olmaması gerekiyor, herhalde sırası gelince yerine aktarılacak. Sizin için böyle bir açı seçtim. Anıtsal girişin soldan görünümü ise burası. Bizans duvarının neden burda olduğuna bi anlam veremedim. Boylu boyunca kesmiş, zaten karayolu da eski şehrin üzerinden geçiyormuş. Buradaki bir çok kısım halen toprağın altında. Bir kere kazıldıktan sonra tekrar toprak altında kalmış. Sunak ve halka açık tuvalet kısmen belirginleşmiş. Kenarda kapalı bir alanda bekleyen bu aslan kabartması çok orjinaldi, detay bulursam yazarım. Bunlar da yerleştirilecekleri sütunları bekliyorlar. Daha sonra yolumuza devam edip 10 saat sonra Güzelçamlı'ya vardığımızda göstergemiz 580 km.'yi gösteriyordu. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 8 Ekim 2011 Yazar Paylaş 8 Ekim 2011 2. gün : Dilek Yarımadası Milli Parkı - Kurşunlu Manastırı Sabah erkenden kahvaltı. Bugün bu civarı gezeceğiz. Önce Dilek Yarımadası Milli Parkı'na gidelim. Amacımız yarımadayı dolanarak belki de biraz doğa yürüyüşü yapmak. Araçla giriş ücretli. Yaya ya da bisikletle egzersiz yapanlar sabah erkenden yola düşmüşler bile. Milli Park'a Davutlar ve Güzelçamlıdan minibüs seferleri düzenleniyor. Bir kaç tane de çok güzel koy var. Yol üzerinde bir çok seyir noktası var manzara muhteşem. Yol çok keyifli. Buranın bitki örtüsü Karadenizle çok benzerlik gösteriyormuş. Şansımıza yoldan geçen bir tane sincap ta gördük ama yaramaz benden kaçtığından fotoğrafını çekemedim. Kendimi çekiyim bari Aa, o da ne. 11. km. sonunda Karasu'dan ileriye giriş yasak, ilerisi askeri bölgeymiş. Girişteki tabeladan anlamalıydım Napalım, geri dönüyoruz. Yine Milli Park içinde bulunan ve yarımadanın kuzeyinden güneyine uzanan Olukludere Kanyonu'nun 14 km.lik bir yürüyüş parkuru bulunmakta. Gümüşaslanı kanyonun girişine bırakıp yürümeye başlıyorum. Bitki örtüsü, manzara ve çam kokusunun güzelliği büyüleyici. Tabii 14 km. yürümek için oldukça uzun bir mesafe. Sabahın erken saatleri ve benim dışımda kimse yok. Bu nedenle bir kaç km. yürüyüp geri dönüyorum. Yolumuzun üstündeki Zeus Mağarası'na da uğruyorum. Bu mağara bir çok tekne turunun uğrak noktalarından bir tanesi. Güzellik tanrıçası Afrodit'in bu gölde yıkanarak güzelleştiğine inanılırmış. Ayrıca Meryem Ana'nın da buradan geçerken bu gölde yıkandığı söylenir. Şimdi sıra Davutlar'dan gidilen Kurşunlu Manastırı'nda. Pansiyon işletmecisi İbrahim abi yolun iyi olmadığını ve aracın yüksek olması gerektiğini söylemişti. "Ama biz geçen sene Ford Kornet'le gittik oraya, sen de bu araçla gidebilirsin belki" demeyi de ihmal etmedi. Neyse, Davutlar'a geçip tabelası belli olmayan bir ara yola giriyorum ve toprak yol başlıyor. Bir iki dere yatağından geçiyorum ama yol gittikçe daha düzensizleşiyor. Yağan yağmur yolları bozmuş. Üçüncü dere yatağında dinlenen köylüler yolun kötü olduğunu 10-15 km daha mesafe olduğunu söylüyorlar. Navigasyon cihazında burası gösterilmediğinden kalan mesafeyi de göremedim, riske girmiyorum ve geri dönüyorum. Navigasyonun olmadığı, GPS'in çekmediği durumlarda KPS denilen Köylü Positioning System'i kullanmanız gerekir. Bu sistemin özelliği kiminin "15 dakkada gidersin" dediği yere 7 köy geçtikten sonra varmanız ya da 4 km.lik yola "Ben diyim 10 sen anla 15" şeklinde yorumlarla yolculuğa farklı heyecanlar katmalarıdır. Bu sefer de öyle oldu, geri dönüş yolunda Manastır tabelasında 9 km. yazdığını farkettim. Yani aslında geri dönmesem 4 km. sonra varmış olacaktım. Kara kara düşündüğüme bakmayın bunu telafi etmeye çalışacağız. Biraz Güzelçamlı'nın içini geziyorum, kendimi pazarın içinde buldum. Daha sonra sahile inip gün batımı eşliğinde çayımı içerek yarın izleyeceğim rotayı oluşturuyorum. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 8 Ekim 2011 Yazar Paylaş 8 Ekim 2011 3. gün : Metropolis - Şirince Bugün biraz yukarılara doğru çıkacağız. Önce İzmir/Torbalı'daki Metropolis'e gidelim. Tabelalar yeterince konulmadığından bulmak için sağa sola sormak gerekti. Benden başka ziyaretçi yok. Tiyatro ayağa kaldırılmış ve restore edilmiş. Bu kentin gelişimi MÖ 3. yy'da başlamış. Tiyatro gibi yapıları MÖ 2.yy'da yapılmış.Daha da zenginleşmiş hamam ve spor kompleksi de yapılmış. Bazı kazı alanlarının da etrafı kapalı, kazılar devam ediyor, bir çok kazı alanı girişe kapalı ya da düzgün bir yürüme parkuru olmadığından gidemedim. Üstü çatıyla örtülü kilitli bir bölümde ise çok güzel renkli mozaikler (tiyatro ve eğlence tanrısı Dionysos ve diğer mitolojik karakterler) var. Görevliden rica edince sağolsun beni kırmadı. Buradaki gezimizi tamamlayıp devam ediyoruz. Yol üzerinde Belevi Mausoleum tabelasını farkedince bir uğramak istedim. Ancak bakımsız ve otlarla kaplı yere girmeyip dışarıdan bir kaç fotoğraf çekiyorum. Devam edyoruz, Selçuk'a girişte Şirince tabelasından içeri giriyoruz. Hep duyuyorum "küçük, şirin, çok güzel bir köy" vs vs. görelim bakalım. Yol oldukça yoğun, rağbet oldukça fazla görünüyor, tur otobüsleri vızır vızır geçiyor. O kadar çok tabela var ki, gözünüzü kapatsanız bile bulmanız zor olmaz. Girişteki otoparka aslan'ı bırakıp yürümeye başlıyorum. Burası şarapları ile ünlü, aşağı tarafta şarap üretim tesisi de bulunuyor. Sokaklardan birine rastgele giriyorum. Etraf restoranlar ve elişi vb. hediyeliklerin satıldığı dükkanlarla dolu. Kadınların bayılacağı bir ortam Biraz yukarılara tırmanalım. Sokak aralarında da köy sakinlerinin küçük tezgahları var. Kurufasulyesi güzel tatmanızı öneririm. Bir de restore edilmekte olan kilise de bulunmakta. Bu köy daha önce Rum'ların yerleştiği bir köymüş. 1923'te mübadele olunca buranın halkı yer değiştirmiş ancak evler orjinaline yakın bir şekilde kalmış. Köy içinde bir çok pansiyon da bulunduğundan konaklama imkanı da mevcut. Buradaki gezimizi tamamlayıp Selçuk'a geri dönüyorum. St. John kilisesi ve İsa Bey camii'ini gezeceğim. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 10 Ekim 2011 Yazar Paylaş 10 Ekim 2011 St. John Kilisesi ve İsa Bey Camii Saint Jean (Aziz Yahya) Hz. İsa'nın oniki havarisinden en genç olanıydı. Hz. İsa'nın ölümünden sonra yapılan zulümlerden kaçarak buraya gelmiş. Aynı zamanda Meryem Ana'yı da yanında getirdiğine inanılıyor. Ömrünün kalan kısmı burada geçmiş ve daha önceleri bu kasaba Alasuluk (kutsal ilahiyatçı) olarak bilinirmiş, daha sonra Selçuk olmuş. Müzekartımızı gösterip girelim. Bu kutsal yer eğer ki tamamen çıkarılmış olsa dünyanın 7. büyük katedrali olabilecek büyüklükteymiş. Gerçek yüksekliği 95 metreymiş. St. Jean'in eski bazilikası iyice zarar görüp kullanılamayacak duruma gelince, 6. yy'da merkezinde St. Jean'in mezarı bulunan haç şeklinde bir plana sahip olan bu büyük bazilika inşa edilmiş. Vaftiz yeri. St. Jean'in mezarı. Buradaki gezimizi tamamlayıp hemen bir kaç yüz metre aşağıdaki İsa Bey camii'ne gidiyorum. 1375 yılında ibadete açılan bu cami Anadolu Selçuk'lularının iki minareli, şadırvanlı avlulu, revaklı en güzel örneklerindenmiş. 1600'lü yıllarda depremden dolayı avlu revakları, birinci minaresi ve ikinci minaresinin şerefeden üstü yıkılmış. Avlu ile birlikte 56x51 metre, kapalı alanı ise 52x21 metre. Şu anda ibadete açık. Bugün epey dolaştık, artık yuvaya dönme zamanı. 800. km'yi geçtik. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 10 Ekim 2011 Yazar Paylaş 10 Ekim 2011 4. gün : Kurşunlu Manastır - Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi Sabah erkenden uyanıyorum. İbrahim abi'nin her zamanki güleryüzlülüğü ile sorduğu günlük planımı konuşarak kahvaltımı yaptım. Kurşunlu Manastır aklımda kaldı oraya çıkmak istiyorum. Ford Kornet'in gidebildiği bir yere gümüşaslan'ın gidemiyor olması kabul edilemez bir durum Orman ve dağ bizi çağırıyor. Acele etmeden tırmanışa başlıyorum. Manastır tabelası falan yok zaten, ormancıların "Kesim sahasıdır girilmez" tabelalarını takip ediyorum. Yol bazı yerlerde daha düzeliyor ama su yatağı olan yerlerdeki taşlara sürtmemek lazım. Yaklaşık 6 km. bu şekilde gittikten sonra 900 mt. rakımlı tepeye ulaştım. Manastırın girişi ormanın içine giren bir patika. 1. yy'da inşa edilmiş bu bazilika Bizans'lıların dini yapılarına güzel bir örnek. Keşişlerin inzivaya çekildikleri bu manastırdan Meryem Ana'nın da geçtiği söyleniyor. Koğuşlar, yemek ve dinlenme odaları aşağıya bakan tarafta dizilmiş ama belirsiz haldeler. Kilise ve yönetim binası daha iyi durumda. Batı avlusunun teras panoraması muhteşem. Ben geri dönerken turistlere safari tur yaptıran iki tane jip geliyor. Bu yolun neden böyle berbat bırakıldığı anlaşıldı. Turistler toz-toprak aksiyonu istiyorlarmış. Orman boyunca kovan bırakan köylüler bal çıkarıyorlar. Hep harabe, kalıntı görmekten sıkıldınız değil mi ? O zaman bir değişiklik yapalım. Selçuk - Aydın yolu üzerinde bulunan Çamlık Buharlı Lokomotif Müzesi'ne gidelim. Türkiye'de tek olan bu açıkhava müzesinde TCDD'de kullanılan buharlı lokomotifler sergileniyor ve özel bir işletme tarafından işletiliyor. Giriş ücretli, müzekart geçmiyor. Bir de Atatürk köşesi var. Nadide fotoğraflar mevcut. Lokomotiflerin üzerinde tanıtıcı tabelaları bulunuyor. Sergilenen buharlı lokomotifler : Üretici ülkeler : ABD, Almanya, Fransa, İngiltere Beygir gücü : 1300-2400 HP arası. Maksimum hız : 50-80 km/s arası. Ağırlık : 30-110 ton arası. Çalıştığı hatlar : İzmir, Kars, Çankırı, Sivas, Van, Balıkesir, Uşak, Tekirdağ Üretim yılları : 1887-1949 arası. Lastik masrafı yok, standart gelen 19'lik jantlar da kroma boyanırsa fena yakar ortalığı Kar temizleme aracı. Bu platform 360 derece dönüp lokomotifin hatlar arasında aktarımını sağlayabiliyor. Kolu çevirmeniz yeterli. 2300 HP güce bu oldu mu şimdi ya ? Tamir atölyesi, kullanılan lambalar. Kollara kuvvet haydi bakalım Teyp yokmuş binmem ben buna 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 16 Ekim 2011 Yazar Paylaş 16 Ekim 2011 Nysa Burdaki gezimizi bitirip, Aydın - Sultanhisar'da bulunan Nysa antik kentine doğru hareket ediyorum. Yolumuz biraz uzun. Sultanhisar çileği ile ünlü. Burada bir arkeoloji enstitüsü kurulmaya çalışılıyormuş. Bu kent yine iç taraflarda yerleşmiş olan Karia'lılara ait. Ünlü coğrafyacı Strabon da burada eğitim görmüş. Kent iki parça ve bir dereyle ayrılmış. Bir çok tünel var ve çok fazla sayıda kandil bulunmuş. Binalardaki mimari ustalık çok iyi, kabartmalı süslemeler ise muhteşem güzellikte. Bu nedenle buradan sürekli bir şeyler çalınıyormuş. Tiyatro oldukça iyi durumda. 12000 kişi kapasiteli. Bouleuterion (ihtiyarlar meclisi) yapısı 700 kişi kapasiteli. Bu boğa kabartması dikkat çekici. Halkın toplanma, buluşma, tartışma alanı olan agora'nın doğusundaki sütunlar ayağa kaldırılmış. Burası 1. yy. yapımı olmasına rağmen 3. yy'da da kullanılmış olduğuna dair buluntular var. Nysa'yı ikiye bölen derenin köprü tünelleri. Kütüphane antik çağın ikinci önemli kütüphanesiymiş. 3 katlı olduğu tahmin ediliyor ama 3. kat yıkılmış. Bu büyük kentin 30000 kişilik stadyumu da bulunmakta. Mezarlığı ise buradan 5. ilerideki Salavatlı'da bulunan Acharaca'da bulunuyor. Güneş batıyor ve dönüş zamanı. 1.115 km.'ye ulaşmışız. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 16 Ekim 2011 Yazar Paylaş 16 Ekim 2011 5. gün : Bafa Gölü - Heraklia ad Latmos Bugün gezimizin son günü. Önce Bafa gölüne gideceğim, yaklaşık 70-80 km uzaklıkta. Göle temas noktasından sonra bir süre gittikten sonra sola doğru Kapıkırı tabelasından sola dönüyorum. Bu antik kent Latmos dağının altında kurulduğundan Heraklia ad Latmos adıyla da anılıyor. Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlar nedeniyle deniz ticareti zayıflayınca diğer antik yerleşimler kadar önemli bir yere gelememiş. Kapıkırı köyü bu eski kentin üzerine kurulmuş. Köye girdikten sonra az ileride Athena tapınağı kalıntılarını görüyoruz ve gümüşaslanı gölgeye park ediyoruz. Kentin kalıntılarını görebilmeniz için bir çok evin bahçesine girmeniz gerekiyor. Bunun sonucunda bende olduğu gibi size de diklenen horozlar olabilir. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 16 Ekim 2011 Yazar Paylaş 16 Ekim 2011 Efes - Yamaç Evler Burdaki gezimizi tamamladıktan sonra Selçuk'a geri dönüyorum. Amacım geçen sene eksik kalan Selçuk - Efes gezimi tamamlamak. Yol üzerindeki tarihi köprüyü de uzaktan fotoğraflıyorum. Selçuk'a geldiğimde bu sefer diğer Efes girişinden giriyorum. (Yamaç evleri tarafındaki) Daha önce kuzeydeki girişten girdiğimden bu son tarafı daha detaylı gezmek ve özellikle de yamaç evlerine girmek istiyorum. Yazıtlar galerisinde 3000'den fazla yazıt var 60 kadarı sergileniyor. Gerçi kilitli olduğundan içeri giremiyorsunuz uzaktan bir fotoğraf çektim. Bu yazıtlarda vatandaşlık hakları, mezar yazıtları, aristokrat kişileri öven yazılar türünden yazıtlar bulunmakta. Celsus kütüphanesini çizen ressam. Yamaç evlerine ayrıca ücret ödenerek giriliyor. Üstte bulunan çatı ziyaretçilerin rahatça gezebilmesi, alanın dış etkenlerden korunabilmesi ve kazı çalışmasının daha rahat yapılabilmesi için Avusturya tarafından yapılmış. Yamaç Evi-1 MÖ 1. yy'da bölünen 6 parselin her birinde bir oturma birimi bulunuyormuş. Özellikle dikkat çeken Oturma Birim 6'da yüksekliği 11 mt.'ye varan odalarıyla daha çok şehrin seçkin insanlarının oturduğu düşünülüyor. Yamaç Ev-2 ise geçmişi MÖ 6-7 yy'a kadar uzanan, 4000 m2'ye yayılan ve üniteler halinde kiralanan birimlerden oluşuyor. Merkezi bir avlusu var ve sütunlarla çevrili. Evlerde su kuyusu ve kanalizasyon sistemi de bulunuyor. MS 20 yıllarında yapılan bu yapıların odaları zengin süslemelerle süslenmiş, misafir ağırlanan üst katları ise çok daha lüksmüş ancak günümüze ulaşamamış. Misafir ağırlamak için kullanılan Mermer Salon duvar ve zemindeki süslemeleri ile dikkat çekici. Bulunan yaklaşık 120.000 mermer parçasının birleştirilme çalışması halen devam etmekte. 6.gün Kahvaltı ve yola çıkış. İzmir-Manisa-Balıkesir-Bursa-Yalova feribotu ve 9 saat yolculuğun sonunda eve dönüşümle bu gezim noktalandı. Katedilen mesafe : 1900 km. Çekilen fotoğraf : 520 Süre : 5 gece, 6 gün Ortalama yakıt tüketimi : 8 lt / 100 km. En beğenilen parça : Gülşen - Sözde Ayrılık, Bengü - Saat 3 En beğenilen yer : Nysa En beğenilen yol : Kurşunlu Manastır, Selçuk - Şirince yolu 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 7 Haziran 2012 Yazar Paylaş 7 Haziran 2012 Kastamonu Kış bu sene biraz sert geçmişti. Kışlık lastikleriyle Kartepe'de doğanın tadını unutamayan gümüşaslan yazlıklara geçip güneşi hissetmeye başlayınca "hadi artık gidelim" dercesine bana bakıyordu. Bir süredir kafamda Kastamonu civarını gezme fikri vardı. Hazırlıkları tamamladık, sabah yola koyulduk. Meteoroloji ilk gün yağışlı ondan sonra açık olacak demişti. TEM'e çıkıp Bolu dağı tünelini geçip Gerede sapağından ayrılıyoruz. Eskipazar -> Karabük -> Eflani -> Pınarbaşı rotasını izliyoruz. Hava bulutlu, bazen yağmur çiseliyor. Güneşin kendini gösterdiği zamanlarda gördüğümüz manzaraları fotoğraflıyoruz. Eskipazar'ın yanından geçerken Hadrianoupolis antik kentinin kocaman tabelasını görünce içeri giriyorum. MS 8. yy'a uzanan geç Bizans dönemine ait olan antik kent daha yeni ortaya çıkarılıyor. Düzenlenmiş bir gezi parkuru yok. Civar köylerin çevresinde hamam binası, kaya mezarları, şarap işliği, kilise, gözetleme kuleleri gibi farklı birimleri bulunmuş. Araştırmaları halen devam ediyor. Yönlendirici tabela vs. olmaması ve zamanımın azalması nedeniyle gezemedim. Ancak önümüzdeki yıllarda kesinlikle gidilmesi gereken bir yer burası. Yolumuza devam ediyoruz. Artık büyük mavi tabelalar yerine köyleri gösteren beyaz tabelaları görmeye başladık. Yağmur kesildi, güneş iyice ısıtıyor artık. Pınarbaşı'na varıyorum. Burası yiyecek-içecek için son ikmal noktası. Para üstü olarak bana sakız veren bakkal amca bana bir an çocukluğumu hatırlatıyor. Alışverişimiz bittiğine göre artık 11 km. ilerideki Ilıca köyüne gitme zamanı. Buradaki hiç bir yere gidemedim iyi mi Kimine rehbersiz gidilemiyor, kimisi hava koşulundan dolayı uygun değil vs vs Nihayet geceyi geçireceğimiz Park Ilıca tesislerine geliyoruz. Tesis Ilıca şelalesine çok yakın. Tek ve çift katlı bungalovlarda 2 ve 3 yataklı odalar bulunuyor. Oda+kahvaltı : 50 TL. İsterseniz yöresel yemekleri de tadabilirsiniz. Artık dinlenme zamanı. Burası milli park içinde olduğundan bazen çakal ve ayıların indiği oluyormuş.Öyle de oldu, gece yarısına doğru çakal ulumaları duydum ama bekçilerimiz gereken gözdağını vererek onları uzaklaştırdılar. Sonrasında da kurbağa vıraklamaları arasında dalmışım zaten. Gerçi bekçi köpekleri olmasaydı gümüşaslan da onların ağzını burnunu kırardı ya neyse gerek kalmadı. Nasıl da tetikte bekliyor 1. günün sonunda 500 km.'ye ulaştık. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 8 Haziran 2012 Yazar Paylaş 8 Haziran 2012 2. gün : Kastamonu Kuş cıvıltıları ve yağmurun sesiyle uyanıyorum. Bu durum biraz canımı sıkıyor çünkü yağışlı havada keyifli bir gezi yapmak mümkün değil. Meteoroloji bulutlu-yağışlı havanın 2 gün daha devam edeceğini bildiriyor. Hemen danışmanım Mehmet Özyürek'i arıyor durumu aktarıyorum. "Gezebildiğin kadar gez, kafanı dinle, dinlen-uyu geri dönmenin anlamı yok" diyor, haklı da... Bu hava koşullarında burda fazla bir şey yapılamayacağından Kastamonu'ya devam edip orayı gezmeye karar veriyorum. Yoksa çakaldan ayıdan korktuğum falan yok yanlış anlaşılmasın Civarda biraz gezip yağmur yine başlayınca gümüşaslanla tesislerden ayrılıyoruz. Ara ara yağışlı havada devam ediyoruz. Rakım 900-1100 mt. arasında değişiyor dolayısıyla ısı 14 dereceye kadar düştü. Küre Dağları'nın arasından kıvrılarak ilerliyoruz. Bitki örtüsünün güzelliği, ağaç türlerinin bolluğuna hayran olmamak elde değil. Yolumuzun üzerinde Çatak Kanyonu tabelasını görüyorum. 20 dk. yürüyüşle geçilebilen bu kanyon için rehber bulabilme imkanım olmadı. Hava da yağışlı olduğundan konuştuğum kişiler tarafından gitmem önerilmedi. Burası da kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden birisi. Yola devam ediyoruz, Ağlı'nın yanından geçerken Ağlı Kalesi tabelasını görüp içeri giriyorum. Tepelere falan bakıyorum kale falan yok, kahvede oturanlara sorduğumda "git git çok güzel" falan dediler. Gümüşaslanla tırmanışa başlıyoruz, hayvan otlatan çobanların yanından geçip çoban köpeği tarafından kovalandıktan sonra enfes bir panorama noktasına varıyoruz. Bir süre sonra stabilize yol da bitiyor ve çayırda ilerlemeye başlıyoruz. Ve yine her yöne hakim tepenin ucundayız. Tabela falan yok zaten, "acaba yanlış yola mı saptım" diye düşünürken çoban'a soruyorum "kale burası işte" cevabını alıyorum. Kale falan yok gümüşaslan, bizi yemişler KPS diye ben buna derim (Köylü Positioning System) 12. yy.'da Bizanslılar tarafından yapılan kale bugüne kadar ulaşamamış ama bugün gördüğümüz kısım Candaroğulları tarafından tamir edilen kısımlarmış. 1943 depreminde de büyük zarar görmüş. Şehir merkezine iniyorum. Meydandaki Nasrullah Köprüsünü ve Şerife Bacı Anıtını fotoğraflıyorum. Köprünün sağdaki gözü yıkılmış. Daha sonra tesadüfen bulduğum Osmanlı Sarayı oteline yerleşiyorum. Otel 1898-1915 yılında belediye binası olarak kullanılmak üzere inşa edilmiş. Atatürk'ün de 1925'te ziyaret ettiği binanın yapımında Kastamonu Örencik taşı kullanılmış ve 2000 yılında restore edilerek turizmin hizmetine sunulmuş. Orjinalliğini hala hissettiren odalar 5 m yüksekliği ile çok ferah. Oda + kahvaltı : 50 TL. 2. günün sonunda 650. km.deyiz. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 9 Haziran 2012 Yazar Paylaş 9 Haziran 2012 3. gün - Taşköprü - Mahmut Bey camii Güzel bir uykunun ardından uyanıyorum ve kahvaltıya iniyorum. Bugün yağışsız geçecek gibi görünüyor. Odamda biraz oyalanıp öğleye doğru Taşköprü'ye doğru yola çıkıyorum. Orada bulunan Pompeipolis (Zımbıllı Tepe Höyüğü) antik kentini de gezmeyi düşünüyorum. Gümüşaslan yine yağ eksiltmiş onu tamamlıyorum. Hava açıldı, yolculuk keyifli. Taşköprü'ye vardığımda yemek molası için gümüşaslanı meydanda park ediyorum. Taşköprü Kastamonu'nun sembollerinden birisi. 14. yy.'da yapılmış ilk başta 4 gözlüymüş, 2'si yıkılınca 3 göz eklenmiş, daha sonra genişletilerek araç geçişine uygun hale getirilmiş. İlçeye girerken 68 mt. uzunluğundaki bu köprüden geçiyorsunuz. Köprünün dibindeki selyaranlar belli dönemlerde tamir gördüğünden şekilleri ve malzemeleri farklı. Pompeipolis Taşköprü'ye çok yakın. Ancak kazı çalışmaları henüz başlamadığından kazı alanlarının üstü kapalı gezilemiyor. Geri dönüyorum. Oteldeki görevlininin mutlaka görmemi önerdiği Kastamonu'ya 13 km. uzaklıktaki Kasaba köyündeki Mahmut Bey camii'ni görmeye gidiyorum. Yine Candaroğulları zamanında yapılan cami, bindirme tekniği ile çivi kullanılmadan yapılmış nadir örneklerden. Zamanında ahşap oyma kapısı çalınmış daha sonra bulunarak müzeye konmuş. İmitasyonu yapılarak camiye konmuş. Bu nedenle de özel güvenlik görevlisi size eşlik ediyor. Dışarıdan oldukça sade bir görünüme camii'nin süprizi içinde saklı. Flaş kullanmak yasak ve içeride malesef ışık pek yeterli değil. Özel boyalarla yapılan ahşap süslemeleri ve işçiliği muhteşem. Camii, cuma namazları dışında ibadete kapalı. Geçiş önceliği her zaman onlarda Yine dönüş yolunda Eşen köyündeki tarihi ceviz ağacını da fotoğraflıyorum. Ağaç 600 yaşında ve gövdesi 2.5 mt. çapında. Kastamonu'nun çok rağbet gören Nasrullah camii, meydanı ve elişi çarşısı ... Günün sonunda 760. km'deyiz. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 10 Haziran 2012 Yazar Paylaş 10 Haziran 2012 4. gün : Ilgaz Dağı Güneşli bir sabahla uyandım. Bugünden itibaren hava daha sıcak ve güneşli olacakmış. Öğlene doğru Ilgaz Dağı'na doğru hareket ediyorum. Kastamonu da zaten rakım olarak oldukça yüksekte bulunuyor. Sanıyorum kara dayanıksızlığından dolayı asfaltsız, taş döşemeli yoldan tırmanışa başlıyorum. Yol üzerinde bir kaç tane küçük dinlenme tesisi bulunuyor, yöresel yemekler, etli ekmek vb. yemekler sunuluyor. Geçitin en yüksek noktası olan 1875 mt.'de Karayolları Bakımevi tabelasından içeriye dönüyorum. Stabilize yol iç taraflardaki kayak tesisleri ve otellere gidiyor. Bazı otel tesislerinin yanından geçerek bozuk yoldan devam ediyorum. Yolu yanlış tutturmadıysam verici antenlerin olduğu tepeye çıkmayı hedefliyorum. Bitki örtüsü çok güzel görüntüler veriyor. Bunlardan şahane biftek çıkar. Yoldaki kaya ve uçurumlara dikkat ederek verici istasyonun olduğu tepeye ulaşıyorum. Navigasyon rakımı metre değil kilometre olarak yazıyor artık. Gümüşaslanla yaklaşık 2100 metre irtifadayız ve bizim için bu bir rekor. Halen karlı olan bölgeler var. Artık yemek zamanı. Ana yola inip Ilgaz yönüne doğru devam ediyoruz, iniş başladı. 1921 yılında buraya gelen bir çeteyi etkisiz hale getirmek için gönderilen jandarma erleri pusuya düşmüşler ve şehit olmuşlar. Onlar için dikilen bu anıtın yanındaki tesiste yemek ve çay molası veriyorum. Artık dönüş zamanı ... Meydanda kısa bir tur atıp Selçuklu döneminden kalan caminin avlusunda çay molamı verip otele dönüyorum. Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 11 Haziran 2012 Yazar Paylaş 11 Haziran 2012 5. gün - Ecevit Hanı - İnebolu Bugün kuzeye çıkıp sahil şeridinde biraz gezeceğim. "Cide mi İnebolu mu" diye kararsızlık yaşarken otel çalışanlarının fikrini alıyorum ve İnebolu'ya karar veriyorum. Öğleye doğru yola çıkıyorum. Bölgedeki dağlara adını veren Küre civarındayım. Burada meşhur bir han var Ecevit Hanı. Bir çok çok devlet ve iş adamının (Vehbi Koç), yazarların, gazetecilerin ziyaret edip meşhur Ecevit çorbası içtikleri yer burası. Güzel bir kahvaltıdan sonra yeniden yola koyuluyorum. Ersizlerdere kanyonunun yanından Küre'ye doğru devam ediyorum. Yol boyunca bize eşlik eden bu teleferik sistemi İnebolu'ya bakır madeni taşıyor olmalı. Yolun zarar görmemesi için bazı yerlere perde koymuşlar. İnebolu'ya vardıktan sonra Geriş Tepesi - Manastır tabelası dikkatimi çekiyor. Sık ormanın içinden tırmanışa başlıyorum. Bir kaç km. sonra tepeye vardım, İnebolu'yu panoramik olarak izleyebileceğiniz bir yer ancak sis bastırdığından pek iyi görüntü alamıyorum. Şimdi de, İnebolu - Abana yolu üstündeki tarihi Beldeğirmeni Çınarını görmeye gidiyorum. Beldeğirmeni köyünün çiçeklerle dolu çok güzel bir meydanı var. Çınarın yaşı 800, boyu 50 mt., çapı ise 2.3 mt. Gümüşaslan gölgede dinlenirken ben de Karadeniz'i seyrederek bir çay içeyim Artık geri dönüş zamanı. Ersizlerdere kanyonuna hakim yerde yemek molası, etli ekmek ve ayran. Dönüş yolundandan bir kaç kare. 1120 km.'ye ulaştık. Yarın İstanbul'a dönüş ... Bir kaç günlük bu keyifli gezimi noktalayıp, akşama doğru İstanbul'a varıyorum. Katedilen mesafe : 1600 km. Çekilen fotoğraf : 240 Süre : 5 gece, 6 gün Ortalama yakıt tüketimi : 6.9 lt / 100 km. En beğenilen parça : Radyo yayınları iyi çekmediğinden Tunnel Trance Force CD'lerimle idare ettim En beğenilen yer : Ilıca ve Ilgaz Dağı En beğenilen yol : Pınarbaşı - Azdavay - Kastamonu yolu Ulaşılan en yüksek rakım : 2100 mt. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 26 Ağustos 2012 Yazar Paylaş 26 Ağustos 2012 2012 FCTR Kartepe Toplantısı Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 23 Eylül 2012 Yazar Paylaş 23 Eylül 2012 - Nedir son durumumuz adamım, her şey tamam mı ? - Ne tamam mı ? - Navigasyon ? - Hazır. - Yol notları, gezilecek yerlerin listesi ? - Çıkardım. B planımız da var. - Aferin. Nerelerde kalıcaz belli mi ? - Bikaç yer çıkardım, duruma göre karar veririz. - Fotoğraf makinan, pillerin, laptopun ? - Okeydir. - Giyeceklerini topladın mı ? - Sayılır. - Toparla onları hemen. Gerekebilecek ilaçlar, üçlü güzellik setin ? - Topladım. - Güzel. Ben banyomu yaptım zaten. Çantaların ? - Tamam. - Money talks ? - I know. - Şapkan ve güneş gözlüğün ? - Hiç unutur muyum ? - Güzel kızlar görebilcek miyiz ? - Ne biliyim lan ! - Neyse. Ne dinliycez, bak geçen sefer radyom çekmedi dağ başlarında... - Karışık yaptım. Rahat ol. - Sol sileceğimi değiştirdiğin iyi oldu, sağı da değiştirse miydin ? - Gerek yok, böyle iyi. - Bu sefer böyle olsun bakalım. Hava durumu ? - Bu hafta güneşli - Hmm ... Hazır gibiyiz. Ne zaman çıkıyoruz paşam o halde ? - Yarın sabah uygun mu ? - Uyar. Aşağıda bekliyorum seni Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 25 Eylül 2012 Yazar Paylaş 25 Eylül 2012 Afyonkarahisar - Konya - Karaman Saat 10 gibi çıktık. D100 üzerinden Adapazarı - Bilecik - Kütahya yolunda ilerliyoruz. Hava açık,ısı 28 dolaylarında. Aizonai Kütahya'yı geçtikten sonra Çavdarhisar yönüne sapıyoruz. Yaklaşık 50 km. ilerideki Aizonai antik kentini göreceğiz. Çavdarhisar Kaymakamlığı güzel bir tanıtıcı broşür hazırlatmış. Oldukça geniş bir alana yayılan Aizonai'nin günümüze ulaşan kısımlarını bu broşürle kolayca gezmeniz mümkün. Mezar başlıkları. Evli olanlarınki çift oluyor. Medusa burada da karşımıza çıktı Günümüze kadar gelebilmiş en iyi Zeus tapınaklarından biri. MS 2. yy'da yapılmasına başlanmış. Yapımına gerekecek bütçenin sağlanması için çevresindeki topraklar kiraya verilmiş. Tapınağın önündeki bu kadın büstünün ve tapınağın Zeus'a ya da Kybele'ye adanmış olabileceği söyleniyor. Ancak kesinleşmiş değil. Büst ve tapınak güzel bir görüntü oluşturuyorlar. Güneş batımında gelmek lazım buraya 53x35 m. boyutlarındaki alanda 8x15 adet Ion düzeninde dizilmiş sütunları olan tapınağı diğerlerinden ayıran önemli bir özelliği daha var. Az sonra göstereceğim İç taraftaki demir basamaklardan aşağı iniyorum. Tonozlarla üstü kapalı bambaşka bir mekan bizi bekliyor. Pencerelerinden ışık sızan bu bölümün depo görevi (belki de adaklar için) gördüğü sanılıyor. Şimdi de yine daha önce benzerine rastlanmamış olan stadyum-tiyatro alanındayız. Biraz daha yüksekçe bir yerde bulunan bu alanda etrafı seyretmek ve ağaçların arasındaki tapınağı izlemek çok keyifli. Kazı çalışmaları halen devam ediyor. Devam ediyoruz. Bu antik şehir içinde yine ilginç bir yer daha var. Dünyanın ilk borsası olarak kabul edilen bu yapının yanında aynı zamanda bir de pazar var. Buradaki caminin depremde yıkılması sonucunda bu yapı keşfedilmiş. Yuvarlak formda olan bu yapının doğu-batı yönünde iki girişi var. Dönemin imparatoru enflasyonla mücadele etmek için bir çok malın fiyatını yapının bloklarına yazdırmış. Meyve, kürk, deri, kumaş, hayvan, ilaç, baharat gibi mallarla nakliyat ücretleri de saptanmış ve yazılmış. Örneğin, bir atın üç köle, 16-40 yaşları arasındaki bir kölenin de iki eşek fiyatına eşdeğer olduğu bu bloklar üzerinde yazmakta. Sütunlu yol. Burası dükkanların bulunduğu pazar yeri. Sütunlar başka yapılardan getirtilmiş. Gezimiz boyunca buna benzer 2. yy. Roma köprüleri üzerinden geçiyoruz. Çavdarhisar sokaklarından bir kare. Gezimizi tamamladıktan sonra gümüşaslanla Afyon yönüne devam ediyoruz. 1. günün sonunda yaklaşık 500 km yol yapmışız. Afyon'a 8 km. mesafedeki Kolaylı Otel'e yerleşiyorum. Kişi başına oda-kahvaltı 65 TL/gece. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 26 Eylül 2012 Yazar Paylaş 26 Eylül 2012 2. gün : Cumhuriyet Şehitliği Anıtı - Ulu Cami - Karahisar Kalesi Güneşli güzel bir sabah. Kahvaltımı yapıp yola çıkıyorum. Yoldan çok fazla toz kalkmış, gümüşaslan toz içinde kalmış. İlk önce hemen yakınımızda bulunan Cumhuriyet Şehitliği Anıtı'nı ziyaret ediyoruz. Ardından İzmir yönüne doğru devam ederek bir kaç km. ilerideki Başkomutan Mustafa Kemal Anıtı'nı görmeye gidiyoruz. Bakımlı bahçesi ve otoparkı bulunuyor, mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisi. Artık öğle saatleri, ısı 32 C civarında. Afyonkarahisar merkezine girip sarı tabelaları takip ederek Ulucami-Kale yönüne devam ediyorum. Önce Ulu Cami'yi gezelim. 13. yy. 'da yaptırılan bu cami Selçuklu döneminden kalan ahşap direkli camilerin en iyi örneklerinden sayılıyor. 8x5 adet ahşap sütunlar çok etkileyici. Doğu, batı ve kuzeye bakan üç kapısı var. Kuzeye bakan kapıya merdivenle çıkılıyor. Sütun başlıkları baklava dilimli ve her birisi diğerinden farklı. Minberin çift kanatlı kapısı orjinalliğini koruyor. Tavanda yer yer renkli motifler var ancak bir çoğu silinmiş. Dönüş başka bir rotadan olacak zannediyorum. İnşallah başka bir sefere Ulucami'den çıkıp yemek yedikten sonra Karahisar Kale'sine çıkmak için tekrar geliyorum. Aşağıdan bakınca baya dik görünüyor. Bulunduğum nokta 1100 mt. rakımlı. Bakalım tepedeki kale kaç metre yüksekteymiş görecez. Suyumu falan alıp, tırmanışa başlıyorum. Yaklaşık 1000 basamak çıkacağız. (saymadım) Taş merdivenlerden dolana dolana çıkıyorum, şehir gittikçe küçülmeye başladı. Yaklaşık her 20 mt.de bir mola vermek zorunda kalıyorum. Yaşlanmışız bea Yukarıda su satan bir genç elinde 12'li su kolisiyle beni geçiyor ama ileride onun da durup soluklanmak zorunda kaldığını görünce içim rahatlıyor Oh be nihayet ulaştım. Andezit kaya olan bu yapı çok eski tarihlerden bu yana sürekli kullanılmış. Alaeddin Keykubat burada devlet hazinesini saklarmış. Kalenin içindeki su sarnıcı, cami, ambar, cephanelikten günümüze pek bir şey kalmamış. Bir tarafta ova diğer tarafta dağlar görünen çok güzel bir yerdeyiz. Rüzgar pek esmiyor. 1242 mt. rakım görünüyor. Yaklaşık 140 mt. tırmanmışız. Bir de böyle fotoğraf çekiyim bari. Merdivenden inişte küçük bir çay molası veriyorum. Güneş batmaya başladı. Artık dönüş zamanı. 1 Yorum bağlantısı
Selçuk Keleş 27 Eylül 2012 Yazar Paylaş 27 Eylül 2012 3. gün : Ayazın Köyü - Akşehir Taş Medrese Afyonkarahisar'daki gezimiz tamamlandı, şimdi Konya'ya devam etme zamanı. Ancak dün yetiştiremediğim bir yere uğrayıp öyle devam etmeyi düşünüyorum. Burası Afyonkarahisar'a 28 km mesafedeki Ayazin köyü. Aynı Kapadokya'yı hatırlatan tüf kayalıkların olduğu bu yer çok eski zamanlardan beri yerleşim yeri olarak kullanılmış. Yine kayalara oyulmuş savunma alanlarının olduğu Avdalaz kalesi de burada bulunuyor. Kayaların arasından kıvrılarak ilerliyoruz. Bu yöre, Roma ve Bizans dönemlerinde Metropolis olarak anılıyormuş ve dini bir merkezmiş. Çok rahat işlenebilen kaya yapıları sayesinde barınma alanları, kilise ve mezarlar çevreye yayılmış. Sütunlu, aslan ya da medusa kabartmalı tekli ve aile mezarları bulunuyor. Yolumuzun üzerindeki Akşehir'i merak edip giriyorum. Nasreddin Hoca müzesinin de bulunduğu Akşehir'de bir de Taş Medrese külliyesi bulunuyor. Ziyarete kapalı olduğundan dışarıdan fotoğraf çekebiliyorum. 13. yy. Selçuklu dönemi medreselerine bir örnek olan bu külliyede mescid, türbe, medrese bölümleri günümüze gelebilmiş. Öğrenci odaları görülebiliyor. Minare yapısı da çok orjinal, güzel çini ve kabartmalar külliyenin her yerinde kullanılmış. Yol üzerinde ara ara mola verdiğim kamyoncu duraklarından birindeyim. Neyse ki "Karaambar Kamyoncular Derneği" gibi üyelik gerekmiyor Park etmek yasak kamara çekiyor Devam edip Konya'ya varıyoruz. 920 km olmuş. Hotel Bella'ya yerleşiyorum. Oda-kahvaltı kişi başına gecelik 50 TL 1 Yorum bağlantısı
Recommended Posts